Kanun, suçlar nedeniyle kusur sorumluluğunu iki kategoride dört farklı şekilde düzenlemiştir:
1. Kasta Dayanan Kusur Sorumluluğu
o Doğrudan kast,
o Olası kast.
2. Taksire Dayanan Kusur Sorumluluğu
o Basit taksir,
o Bilinçli taksir.
Doğrudan kast; bilerek ve isteyerek suçun kanuni tanımındaki fiilin işlenmesidir. Örneğin, kıraathanede bir kimseye ateş ederek öldüren kişi doğrudan kast ile insan öldürme suçu işlemiş olur.
Olası kast; suçun kanuni tanımındaki fiilin gerçekleşebileceğinin mümkün veya muhtemel bir şekilde “öngörülmesine” rağmen, sonucun meydana gelmesinin göze alınması, adeta “olursa olsun” biçimindeki bir düşünceyle fiilin işlenmesidir. Örneğin, kıraathanede ateş eden fail, kırathanenin kalabalık olması nedeniyle öldürmek istediği kişi dışında başka kimselerin de zarar görebileceğini düşünmelidir. Tercih etmese, istemese bile başkalarının da zarar görmesi mümkün veya muhtemel olmasına rağmen, bunu göze alarak kıraathanede bir kişiyi öldürmeye çalışırken kurşunların sekmesi sonucu başkalarını da yaralayan fail, olası kast ile yaralama suçundan yargılanır.
Basit taksir; failin öngörülebilir bir neticeyi “öngörmeyerek” dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir hareketle fiili işlemesidir. Basit taksir için “bilinçsiz taksir” , “adi taksir” gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Örneğin, gerekli iş güvenliği önlemlerini almayarak işçi çalıştıran işveren, iş kazası neticesinde yaralanmaya neden olursa basit taksirle insan yaralama suçu işlemiş olur.
Bilinçli taksir; failin “öngördüğü” neticeyi istememesine rağmen, kural ihlali yaparak veya şans, kişisel yetenek vb. etkenlere güvenerek hareket etmesi ile fiili işlemesidir. Örneğin, sollama yasağı bulunan bir yolda sollama yaparak ölüme neden olan kişi bilinçli taksirle ölüme neden olma suçu nedeniyle cezalandırılır.
5237 sayılı TCK’ya göre suç; kural olarak “kast” ile işlenir. Kanun, bir fiilin taksirle işlenen hallerini açıkça suç olarak düzenlemedikçe, taksirle işlenen fiil suç olarak kabul edilemez. Örneğin, mala zarar verme suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bir kimsenin arabasına kasten taş atan fail, TCK m.151 gereği mala zarar verme suçu nedeniyle cezalandırılır. Ancak, trafik kazası neticesinde arabaya zarar veren kişi mala zarar verme suçu nedeniyle cezalandırılmaz, çünkü mala zarar verme suçu kasten işlenebilen, yani taksirle işlenemeyen bir suç olduğundan fail cezalandırılamaz. Fail açısından sadece özel hukuk bakımından tazminat sorumluluğu doğar.
Basit taksir dışındaki tüm kusur sorumluluğu hallerinde fail, hareketinin suç teşkil edecek neticesini öngörmektedir. Sadece basit taksir halinde, fail öngörülebilir bir neticeyi öngöremediği, objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı için sorumlu tutulmaktadır.
Doğrudan Kast ve Olası Kast Ayrımı
Doğrudan kast, kısaca “kast” olarak adlandırılan kusur sorumluluğunun temel şeklidir. Olası kast ile farkını ifade etmek üzere “doğrudan” sıfatı kullanılmaktadır. Doğrudan kast, failin kanunda suç olarak tanımlanan bir fiil yaptığını “bilmesi” ve bu fiili “istemesi” ile vücut bulur. Fail, suç teşkil eden fiilin gerçekleşmesine yönelik bir iradeye sahiptir (TCK m.21/1).
Olası kast, kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, adeta umursamadan, neticenin gerçekleşmesini göze alarak, “olursa olsun” şeklinde düşünerek fiili işlemesidir (TCK m.21/2). Olası kast halinde fail, neticenin meydana gelmesini “mümkün” ve “muhtemel” olarak öngörmesine rağmen gerçekleşmesini istememekte, tercih etmemesine rağmen, neticenin gerçekleşme ihtimalini kabullenerek fiili işlemektedir. Doktrin ve uygulamada olası kast; “dolaylı kast”, “belirli olmayan kast”, “gayrimuayyen kast”, “olursa olsun kastı” olarak da ifade edilmektedir.
Doğrudan kast, öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi halinde doğrudan kast ile hareket etmiş olacak, buna karşın, fiilin muhtemel bazı neticeleri gerçekleştirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi durumunda ise olası kast söz konusu olacaktır. Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı ölçüdeki en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa ve bunu istiyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da, doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir. Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt ise suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda, muhakkak değil ama büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte, olursa olsun düşüncesi ile göze almakta; sonucun gerçekleşmemesi için çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan neticenin gerçekleşmesine neden olunacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin gerçekleşmesi fail tarafından kabullenilmektedir (YCGK-K.2014/162).
Uygulamada olası kast daha çok şu şekillerde gerçekleşebilmektedir:
• Failin doğrudan kastla bir suç işleme iradesi mevcut olup da bu suçun işlenmesi sırasında, doğrudan kastla işlenen suçun vücut bulması için zorunlu olmamasına rağmen gerçekleşmesi muhtemel başka suçlar da işlerse olası kast söz konusu olur. Örneğin, konser verilen bir alanda silahla kasten öldürme suçu işlemeye karar veren fail, kurşunların hedeften sapması halinde başkalarının da zarar görebileceğinin muhtemel olduğunu bilir. Konser alanında 5 kez ateş ederek bir kimseyi öldüren ve kurşunların sekmesi sonucu 2 kişiyi yaralayan fail, doğrudan kastla bir insan öldürme, olası kast ile iki insan yaralama suçu nedeniyle cezalandırılır.
• Herhangi bir suç işleme amacı olmamasına rağmen fail, eğlenmek, bir olayı kutlamak, bir merasimde heyecan yaratmak veya dikkat çekmek amacıyla yaptığı bir hareket neticesinde olası kast ile suç işlemiş olur. Örneğin, düğünde ateş ederek ölüme neden olma veya maç çıkışında kalabalık için ateş ederek yaralanmalara sebep olma hallerinde olası kast ile suç işlenmiş olur.
Olası kast ile işlenen suçlara şu örnekler verilebilir;
• Düğünde eğlenmek amacıyla ateş ederek ölüme neden olma,
• Maç sonrasında kutlama sırasında havaya ateş etme,
• Kahvehane, lokanta, cafe, alışveriş merkezi, park vb. halkın toplu bir şekilde durduğu mekanlarda silahla ateş etme,
• Arabada bulunan bir kişiye ateş ederken arbadaki başka bir kişinin de yaralanmasına sebep olma,
• Eşini zehirlemeye çalışan kişinin hazırladığı zehri aynı çatı altında yaşayan kişilerden birinin de tesadüfen içmesi,
• Sokakta birbirlerine ateş eden kişilerin silahlarından çıkan kurşunların yanlışlıkla başkalarını yaralaması,
Olası Kastla İşlenen Suçun Cezası: Doğrudan kast halinde fail, ilgili suçun kanundaki cezası ile cezalandırılır. Olası kast ile işlenen fiillerde fail; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir (TCK m.21/2).
Basit Taksir ve Bilinçli Taksir Ayrımı
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilecektir. Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Taksirli suçta failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme olmalıdır. 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde basit taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 Sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmış olup, 5237 Sayılı TCK’da, 765 Sayılı yer verilen, “tedbirsizlik”, “dikkatsizlik”, “meslek ve sanatta acemilik”, “nizamat, evamir ve talimata riayetsizlik”, “kayıtsızlık veya tedbirsizlik”, “hataen ve kayıtsızlıkla”, “müsamaha ve dikkatsizlik” şeklindeki taksir kalıplarına ilgili suç tiplerinde yer verilmemiş, ancak gerek öğretide, gerekse uygulamada, bu taksir kalıplarına yer verilmemiş olmasının, bir eksiklik veya farklılık oluşturmayacağı kabul edilmektedir (Y12CD-K.2016/8337).
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında basit taksirin unsurları şu şekilde ifade edilmiştir:
1. Fiilin kanunda taksirle işlenebilen bir suç olarak açıkça düzenlenmiş olması,
2. Failin icra ettiği hareketin iradesine uygun olması,
3. Failin hareketinin neticesini istememesi,
4. Hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5. Neticenin “öngörülebilir” olmasına rağmen fail tarafından somut olayda öngörülememiş olması.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir. Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının etkisinin bulunması halinde taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
5237 sayılı Ceza kanununda taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tâbi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hali, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hali ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür (YCGK-K.2014/162).
Özellikle vurgulayalım ki; kural ihllalleri nedeniyle oluşan tüm neticeler bakımından suç bilinçli taksirle işlenmiş olur.
Bilinçli Taksirle İşlenen Suçun Cezası: Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Örneğin, taksirle öldürme suçu nedeniyle 3 yıl hapis cezasına hükmedilecekse, bilinçli taksir halinde suçun cezası 4,5 yıla kadar çıkabilecektir.
Bilinçli taksirle işlenen suçlara bazı örnekler şu şekildedir:
• Alkollü araç kullanarak trafik kazası nedeniyle ölüme neden olma,
• Kırmızı ışıkta geçerek bir araçla çarpışarak ölüme neden olma,
• Sollama yasağı olan yerde araç sollayarak trafik kazası neticesinde ölüm veya yaralanmaya neden olma,
• Çok tehlikeli işlerde kesinlikle alınması gerekli hayati önlemleri almayarak iş çalıştırıp iş kazası neticesinde ölüme neden olma.
Olası Kast İle Bilinçli Taksir Arasındaki Fark Nedir?
5237 sayılı TCK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında; “öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanarak, başkaca ayırıcı bir unsuruna yer verilmeyen olası kast ile aynı kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiştir. Kanun koyucu da, madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü, madde gerekçesinde; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur. Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüleri ise yargısal kararlar ve öğretideki görüşlerden yararlanmak suretiyle şu şekilde belirlemek mümkündür: Gerek olası kast, gerekse bilinçli taksirde netice fail tarafından öngörülmektedir. Bilinçli taksirde, öngörülen neticenin gerçekleşmeyeceği ümit edilmekte, olası kastta ise bu netice fail tarafından göze alınmakta ve kabullenilmektedir. Olası kastta fail öngördüğü neticenin meydana gelmesini kabullenerek, sonucun meydana gelmemesi için herhangi bir önlem almazken, bilinçli taksirde fail neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.03.2015 gün ve 619-80; 07.06.2011 gün ve 54-120 ile 06.07.2010 gün ve 51-162 Sayılı kararlarında da bu hususlar vurgulanmıştır (YCGK-K.2016/250).
Kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır (YCGK-Karar: 2016/250).