Pazar, 14 Nisan 2024 13:00

Mahkumiyet Kararı (Hükmü) Yargıtay Kararları

Mahkumiyet Kararı (Hükmü) Yargıtay Kararları

Hüküm Çeşitleri Nelerdir?

Sanık hakkında düzenlenen iddianamede sanığa isnat olunan eylemler gösterilmiş, atılı suçları işlediği

hususunda yeterli şüphenin mevcut olduğu belirtilmiştir. Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianame yerel mahkeme tarafından kabul edilmiş ve yargılama başlamıştır. Yargılama neticesinde yerel mahkeme tarafından sanık hakkında açılan kamu davasına ait iddianamede sanığın üzerine atılı suçları içeren herhangi bir eylemin isnat edilmediği gerekçesiyle hüküm kurulmasına yer olmadığına ve Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş ise de, iddianamede eylemlerin açık bir şekilde belirtilmemesi, eylemlerin delillerle ilişkilendirilerek açıklanmaması gibi hususların varlığı halinde, CMK’nın 170. maddesine göre ancak mahkemenin iddianamenin iadesi yetkisinin gerekçesi olabileceği, mahkeme tarafından iddianame kabul edildikten sonra ise, varsa eksiliklerin kovuşturma aşamasında mahkemesince giderilmesi gerekeceği, yargılama sonucunda ise ancak aynı Kanunun 223.maddesinin “Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür.” düzenlemesine göre, yargılamaya devam edilerek sanık ve müştekiler dinlenip tüm deliller toplandıktan ve varsa eksiklikler giderildikten sonra, CMK’nın 223. maddesinde yazılı hükümlerden birinin verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Y4CD-Karar : 2020/3425).

Mahkumiyet Hükmünün Yorumunda Duraksama

İnfaz aşamasında alınabilecek kararları düzenleyen 5275 sayılı Kanun’un “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlığını taşıyan 98. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Mahkumiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” şeklindeki düzenleme uyarınca, hükmün bünyesine dahil bir husustaki hukuka aykırılığın infaz aşamasında alınacak bir karar ile düzeltilmesine olanak bulunmadığından bu nitelikteki bir hukuka aykırılık, ancak olağan veya olağanüstü kanun yollarına başvurulmasıyla giderilebilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık hakkındaki adli para cezasının taksitlendirilmesine karar veren Yerel Mahkemece, kanunda öngörülen asgari taksit sayısına ilişkin kuralın açıkça ihlal edilmesi, hükmün bünyesine dahil olan bu hukuka aykırılığın, 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemesinden karar istenmesi yoluyla giderilmesinin mümkün olmaması ve hükümde taksitlendirilme yapılmış olması nedeniyle infaz aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca yeni bir taksitlendirme yapılmasına da imkan bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, istinaf yoluna başvurulmaksızın kesinleşen hükümdeki bu hukuka aykırılığın ancak kanun yararına bozma yoluyla giderilebileceğinin kabulü gerekmektedir (Yargıtay CGK - Karar : 2019/181).

Gerekçeli Mahkumiyet Kararı Nasıl Olmalıdır?

Anayasanın 141/3, CMK’nın 34 ve 230. maddelerine göre Yargıtayın gerekçe üzerinde tutarlılık denetimini yapabilmesi için, kararın dayandığı tüm verilerin, bu veriler konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların ve sabit görülen fiilin, iddianın, savunma ile tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak kurulacak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan kanaatin ortaya konulması gerekirken yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 9. Ceza Dairesi -Karar : 2020/453).

Hüküm, Karar, Nihai Karar Nedir?

Hüküm kavramı, esasen arapca bir kelime olup Türk Dil Kurumu sözlüğünde “yargı, egemenlik, hakimiyet, değer, aynı veya benzer nitelikler, önem, geçerlilik, etki, hız, şiddet ve kararlar” anlamına gelmektedir. Arapça bir sözcük olan karar “ şüphelerin, tartışmaların son bulduğu, seçilen yolun uygulanmaya başlandığı, mantıksal sürecin nihai ürünü; birden çok kişinin iradelerinin aynı noktaya doğru olması ile ortaya çıkan anlaşma” (Yılmaz, Ejder, Hukuk sözlüğü, Ankara 2021, s.445).

Her ne kadar hüküm ve karar kelimeleri sözlükte benzer anlamı ifade ediyorlarsa da Ceza Muhakemesi açısından bu iki kavramı birbirinden ayırmak gerekir. Bu sebeple bu iki kavram her zaman birbirinin yerine kullanılmazlar. (Doç. Dr. Erdal Yerdelen, Hükmün Gerekçesi, s.11)

Muhakeme hukuku anlamında karar; yargılama merciilerinin hukuki bir uyuşmazlık hakkında verdikleri geçici veya nihai nitelikteki hukuki sonucun açıklanmasıdır. Karar; uyuşmazlık hakkında hukuki gerekçeye dayandırılmış irade açıklaması, yargılama sürecinde mahkemeler tarafından verilen, davayı neticelendiren nihai kararlar ile bütün ara kararlar olarak tanımlanmaktadır (Taner, M. Tahir. Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 1955, s. 231).

Hükümle duruşma son bulmakta ve mahkeme uyuşmazlıktan elini çekmektedir. Hüküm, uyuşmazlığın esasını çözdüğü için ara karar niteliğinde değildir. Esasen karar; bünyesinde hükmü ve diğer alt kategorileri barındıran bir üst kavram, genel bir terim niteliğini taşımaktadır Mehmet Akif Tutumlu Hukuk Yargılanmasında Hüküm ve Gerekçeli Karar, Ankara 2007, s.17). Bu nedenle her hüküm bir karardır, ancak her karar hüküm değildir (Ünver, Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2014, s. 698).

Dar anlamda hüküm mahkemenin olağan kanun yoluna müracaat imkanı bulunan, taraflar arasındaki dava konusunu çözümleyen, esas hakkındaki nihai karardır. Doktrinde hüküm kavramı birbirinden çok farklı olamamakla birlikte şu şekillerde tanımlanmaktadır: Kunter, Yenisey, Nuhoğlu’na göre; “Hukukta çoğunlukla muhakeme faaliyetinin son halkasını, duruşma sona erip hakimlerin müzakereye çekilmesinden sonraki faaliyeti ifade etmektedir’’ Erem’e göre; “Hakimin davayı neticelendiren kazayi kararlarıdır”. Öztürk/Erdem’e göre ise; “Hüküm, delillerin dinlenilmesinden ve nihayet son sözün sanığa verilmesinden sonra, mahkemenin, duruşmada ileri sürüp tartışılan delillerden edineceği kanaate göre, yalnız iddianamede beyan olunan suça veya suç şüphesi altında bulunan sanığa hasredilecek bir hüküm kurmak üzere müzakereye çekilmesiyle başlayan, mahkeme başkanı tarafından ifade edilen bir hükmün tefhimi ile sona eren, son soruşturmanın son evresindeki son karar devresidir”. Centel/ Zafer’e göre “Mahkemenin uyuşmazlık konusunda verdiği nihai karar, son karardır”. Yenisey’e göre; “Esas mahkemenin uyuşmazlığın esasını teşkil eden olay hakkında verdiği ve fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği, sanık tarafından işlenmişse hak ettiği cezanın ne olduğunu tayin eden kararlardır”. Şahin/Göktürk’e göre: “Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkumiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararlarıdır”. Erman’a göre İse de; “Uyuşmazlığı esasından çözen, davayı kesin şekilde sonuçlandırarak hakimin o işten el çekmesini gerektiren nihai nitelikteki karardır”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.03.1992 tarih ve 14-81 sayılı ilamında, hüküm; “yargı makamlarınca gerekli ve yeterince araştırma, inceleme, kovuşturma ve soruşturma yapılıp tamamlandıktan sonra, somut olayın hukuk normları karşısındaki durumun tespiti yoluyla uyuşmazlığı ve davayı sonuçlandıran karar” olarak tanımlanmıştır.

Görüldüğü üzere uygulama ve doktrinde hükmün unsurları olarak; yargılama makamına ait olması, ilk derece yargılamasının son işlemi olması, kolektif bir çalışmanın ürünü olması, işin esasını çözmesi ve yasada öngörülen şekil şartlarını taşır nitelikte olması aranmıştır. Bu nedenle hüküm yürürlükte olan muhakeme kanununa uygun olarak belirlenmiş yöntemlerin uygulanması suretiyle, duruşmada ileri sürülüp tartışılmış hukuka uygun delillerden elde edilen kanaate göre, iddianamede belirtilen suç ve sanıkla ilgili olarak fiilin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleşmediği, sanık tarafından gerçekleştirilmiş ise bunun karşılığında sanığa hangi yaptırımın uygulanacağını tayin eden, bu bakımdan psikolojik yönden insan zekasının bir faaliyeti olan olumlu ya da olumsuz bir yargıya ve bu yargıya niçin varıldığını ifade eden hâkimin (mahkemenin) davadan el çekmesine neden olan, kovuşturmanın bir bölümünü (ilk derece yargılamasını) sona erdiren ve genellikle kanun yoluna tabi olup kanunda belirtilen unsurları taşıyan kararlardır (Erdal Yerdelen s. 15). (Ceza Genel Kurulu-K.2021/103).

İstinaf Mahkemesi Beraat Hükmü Kurarken Duruşma Açmak Zorundadır

Hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddi kararı, kural olarak ilk derece mahkemesi kararı üzerine bina edilen, incelenen kararda kısmi değişiklik yapılarak veya yeni bir hüküm fıkrası eklenerek verilen bir karardır. Ancak ilk derece mahkemesinin hükmü mahkumiyet iken, İstinaf mahkemesi duruşma açılmasına ihtiyaç duymaksızın CMK 303/1-a maddesi gereğince beraat kararı verip hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine kararı vermiş ise bu kararın hüküm niteliğinde olduğunun kabulü gerekir.

Bu itibarla CMK 280/1-a,b,c maddesi kapsamında duruşma açılmaksızın verilen istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine ilişkin kararın, maddi vakıanın belirlenmesi bakımından yeni delil ikamesini veya mevcut delillerin yeniden takdir edilmesini gerektirmeyen hallerle sınırlı olduğunun kabulü gerekmektedir. Doktrinde de, CMK m. 280/1-a (CMK m. 303/1-a) hükmü uyarınca “olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması” gerekçesiyle hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı, bu türden durumlarda duruşma açılması ve bir öğrenme yargılaması yapılması gerekeceği görüşü savunulmaktadır(Kaymaz Seydi Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.132, Balcı/Öztürk Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz sh 165).

Yargıtayın CMK m. 193/2 (ve CMK m. 223/9) hükmünün uygulanmasında derhal beraat kararı verilmesi) bakımından dahi “delil takdiri gereken hallerde” savunma alınmaksızın ve sanık sorguya çekilmeksizin beraat kararı verilemeyeceğini kabul ettiği nazara alındığında CMK m. 280/1-a hükmü kapsamında duruşma açılmaksızın ve delil takdiri yapılmaksızın sadece dosya üzerinden inceleme yapılarak sanığın savunması alınmaksızın mahkumiyet kararı verilebileceğini kabul etmenin ceza muhakemesinin temel ilkelerine aykırı olacağı izahtan varestedir(Birtek Fatih Ceza Muhakemesinde İstinaf sh.235).

Şu hale göre istinaf mahkemesi, ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünü maddi vakıanın sübutu yönünden isabetli bulmakla birlikte, sübutu kabul edilen maddi vakıaya bağlanan hukuki neticenin hatalı olduğunu düşünmekte, mesala eylemin kanunda suç olarak düzenlenmediği ya da suç olmaktan çıkarıldığı kanaatinde ise incelenen hükmün bütünü kaldırılmaksızın sadece hukuki meselenin çözümüne ilişkin mahkumiyet yerine beraat kararı verebilecektir. Yerleşik Yargıtay uygulaması da böyledir. Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet kararlarının istinaf edilmesi üzerine, delillerin hatalı değerlendirildiği mülahazasına istinaden 5271 sayılı CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanıtlanamaması gerekçesiyle duruşma açılmaksızın sanığın beraatine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/19126 E. , 2022/3889 K.).

 

Okunma 410 kez